27 Şubat 2014 Perşembe

Oto Yedek Parça


Günümüzde teknolojinin baş döndürücü ilerlemesi tüm hızıyla devam emektedir. Bir yandan yeni şeyler ortaya çıkarken diğer yandan da mevcut olanlar kullanılmaya devam etmektedir. Kullanılan mevcut şeyler zamanla eskiyerek işlevini yerine getirememektedir. Ya da tam tıkırında çalışırken herhangi bir sebeple arızalanarak çalışamaz hale gelmektedir. Bu tür durumlarda yedek parça kavramı ortaya çıkmaktadır. Özellikle elektronik ve otomotiv sektöründe çok sık karşılaşılan bu kavram için çok sayıda iş yeri bulunmaktadır. Otomotiv sektöründe çok büyük öneme sahip olan yedek parça konusunda çok sayıda firma hizmet vermektedir. Bu firmalardan bazıları sanayi bölgelerinde hizmet verirken bazıları da teknolojinin tüm olanaklarını kullanarak hizmet vermektedir. İnternet üzerinden hizmetlerini ve oto yedek parçalarını tanıtarak müşterilerine 7/24 hizmet vermektedir. Bu sitelerden birisi olan www.aloparca.com oto yedek parça sektöründe hızlı yükselişine devam etmektedir. Sitede yedek parça konusunda ihtiyaç sahiplerine her türlü konuda yardımcı olunmaktadır. Özellikle Fiat yedek parçaları ile ilgili her türlü malzemeyi rahatlıkla bulabilirsiniz. Site içerisinde Fiat etiketiyle piyasaya sürülen Albea, Brava, Doblo, Ducato, Fiorino gibi tüm modellerin yedek parçalarına ulaşabilirsiniz. Sitede yer alan Fiat yedek parçaları ve diğer tüm parçaları uygun fiyatlardan bulabilirsiniz. Sitede en son çıkan ürünler en uygun fiyatlardan satılmaktadır. Zaman zaman düzenlenen kampanyalarla piyasanın çok daha altında yedek parça satışları yapılmaktadır. Bu konuda ihtiyacı olan kimseler keselerine en uygun yedek parçaları en uygun fiyatlardan satın alabilir.

16 Şubat 2014 Pazar

Takipçi Kasma

Bir çoğumuz yıldızlar gibi Twitter takipçi sayımızın olabildiğince fazla olmasını isteriz;ama ne yazık ki bu istemekle olmaz.Twitter takipçi sayısını artırmak için bir çok ücretli ve ücretsiz uygulama bulunmaktadır.Ücretsiz olan bir çok uygulama ya virüslü ya da reklamlı olmaktadır genellikle,ne yazık ki,içlerinden sadece bir kısmı ücretsiz olmasına rağmen ne reklamlıdır ne de virüslüdür. Bunlardan birisi de  turkfollowers.com adresli Twitter takipçi artırma sitesidir.Bu site üzerinden ister ücretli isterseniz ücretsiz olarak reklam ve virüs sorunu ile karşılaşmadan hayallerinizeki Twitter takipçi sayısına,binlerce hatta milyonlarca kişiye ulaşabilirsiniz.
Takipçi Kasma , Twitter Takipçi  /  http://www.turkfollowers.com/

15 Şubat 2014 Cumartesi

Öğrenciye Kredi Kartı Veren Bankalar

Merhaba arkadaşlar,bugün bir araştırma yazısı ile karşınızdayım. Üniversite öğrencilerine kredi kartı veren bankaları ve kredi kartlarının özelliklerini sizlere sunacağım. Bir çok banka ile çalıştığım için bankaların müşteri açısından durumunu anlatmak ve ihtiyacınıza uygun olanı size önermek benim için kolay olacak.


Öğrencilere Kredi Kartı Veren Bankalar


ÜniversiTEB  - TEB    * * * * *


TEB ÜniversiTEB isimli kredi kartını vermektedir.Öğrencilere zorluk çıkartmadan en kolay kredi kartı veren banka diyebilirim. Kart limitinizi başvuru esnasında 500-100 TL arasında seçebiliyorsunuz.Kart yıllık aidatı 9 TL,diğer bankalara nazaran  ve sunduğu limite kıyasla oldukça iyi. İnternet bankacılığı çok seçenekli olması ile istediğiniz işlemi kolaylıkla yapabileceğiniz bir şekilde donatılmış.ATM sayısı ister istemez şube sayısı gibi yeterli değil;ama kredi kartı borcunuzu  karta EFT ile ödeyecekseniz ATM ve şube ile işiniz olmaz.Telefon bankacılığında müşteri hizmetlerine kolaylıkla bağlanabiliyorsunuz,karmaşık menüler arasında dolaşmıyorsunuz.

Bonus‘un tüm özelliklerini taşımaktadır.Tüm Bonus üye ve iş yeri kampanyalarından faydalanabilirsiniz. 10 banka ile çalıştım ve çalıştığım bankalardan en fazla kampanyası olan banka,kampanyanın birisi bitiyor bir diğeri başlıyor,TEB çalışıyor ( bkz: Kampanyalar ).

Mobil Bankacılık uygulaması orta haldedir.

Son zamanlarda aktif olarak kullandığım,bana karşı bir üç kağıdını görmediğim kredi kartı olup,öncelikli tavsiyemdir ÜniversiTEB.

İşte Üniversiteli İş Bankası  * * * *


İş Bankası İşte Üniversiteli isimli kredi kartını öğrencilere sunmaktadır. Sorun çıkarmadan kredi kartı veren bankalardandır. Kart limiti sorulmaksızın,standart olup 500 TL’dir. Türkiye’de en çok ATM ve Şubesi bulunan ikinci bankadır,ATM yönünden sıkıntı çekmezsiniz kırsal kesimlere gitmediğiniz sürece.Sunduğu kampanyaların geneli öğrenciye hitap etmese de ,zaman zaman oldukça ilginç kampanyalar sunabilmektedir,örneğin geçen sene 1 aylık müzekart kampanyası ile müzeleri ücretsiz gezmiştim. İnternet bankacılığı gerek kullanım kolaylığı,gerek tasarımı ve gerekse kesintisiz işlem yapabilme kabiliyeti ile Türkiye’deki en iyi internet bankacılığı servisinden birisidir.Mobil bankacılığı da yine Türkiye’nin en iyi mobil bankacılık uygulamalarından birisidir.Telefon bankacılığı çok yoğun olmayıp,müşteri temsilcileri oldukça ilgilidirler.Yıllık kart kullanım ücreti 20 TL’dir. Şubenizden biyokimlik tanıtarak,kart taşıma derdinize son verebilirsiniz,bir çok ATM’sinde  biyokimlik girişi bulunmaktadır.

Devamı İçin Tıklayınız:  http://hayalcin.com/ogrenciye-kredi-karti-veren-bankalar.html#axzz2tP3dXIJg

30 Aralık 2013 Pazartesi

Son işyerinizden neden ayrıldınız?



İş görüşmeniz çok iyi gidiyor. İçinizden ‘oldu bu iş’ diye düşünmeye başladığınızda hiç gelmemesini umduğunuz o soru çıkageliyor: “Önceki işyerinizden neden ayrıldınız?” Birden aklınıza eski yöneticinizle çatışmalarınız geliyor. Zaten dolmuşsunuz, yaşananları bütün detaylarıyla ortaya döküyorsunuz. Sonuç: İş olmuyor.

Yöneticiyle anlaşmazlık, haklarını alamama, ücret düşüklüğü ve gelişme/yükselme imkânı olmayışı işten ayrılma kararlarında en çok etkili olan sebepler. En fenası da yönetici yüzünden tatsız bir şekilde ayrılma ki sonraki iş görüşmelerinde ayağınıza dolaşabilecek, hassas bir konu. Kötü ayrıldıysanız işiniz daha da zor.

Gerçek ortaya çıkabilir

Bazı adayların yaptığı gibi işi kaybetmemek için yalan söylemek etik olma konusu bir yana, riskli bir hareket. Açıklamalarınız işe alım uzmanını tereddüde düşürebilir; onu inandırsanız bile sırrınız referans kontrolü aşamasında ortaya çıkabilir. Sonuç: Firmanın kara listesine hızlı bir giriş… Referans görüşmelerinde oldukça kapsamlı bir araştırma yaptıklarını söyleyen Deloitte İnsan Kaynakları Direktörü Ebru Pilav, bir önceki işten ayrılma nedenini özellikle sorguladıklarını, yanlış ya da eksik bilgi verilmesinin sürecin olumlu sonuçlanmasını etkileyebildiğini söylüyor. Yönetici, olumlu bir işten ayrılma süreci tecrübe edilse de şirketten ayrılış nedeninin kişiselleştirilmeden ve açık bir şekilde paylaşılmasını tavsiye ediyor.

PwC İK Danışmanlığı İşe Alım Hizmetleri Lideri Mert Emcan da adaylara şeffaf ve dürüst olmalarını önerdiklerini, gerçeği gizlemekten ziyade neyin nasıl olduğunu mantık çerçevesinde izah etmenin, adayın bu deneyimden neler öğrendiğini ve kendini nasıl geliştirdiğini göstermesinin doğru olacağını söylüyor.

İfade şekli daha önemli

Son işyerinden el sıkışarak değil kavgalı ayrılmış olmak ya da çıkarılmak iç açıcı bir durum olmasa da sizin bunu nasıl yorumladığınıza, olayın kendisinden daha çok dikkat ediliyor. Adaylara karşılaştıkları bir ret cevabı karşısında umutsuzluğa kapılmamalarını öneren Pfizer Türkiye İnsan Kaynakları Müdürü Özgür Koyuncu, adayın işten ayrılmış ya da çıkarılmış olmasının onlar için başlı başına bir değerlendirme kriteri olmadığını, adayın bu durumu nasıl ele aldığı ve açık iletişim ile nasıl aktardığının önem taşıdığını anlatıyor.

TAV Havalimanları İnsan Kaynakları Müdürü Didem Oral da adaylara bir olayı ya da konuyu aktarırken, karşı tarafı yaralayıcı, karşı tarafa zarar verici bir dil kullanmamalarını, yaşadıkları olayı ve bunun kendi hayatlarında yarattığı etkiyi net bir şekilde ortaya koyarak aktarmalarını öneriyor. Oral, “Dikkat ettiğimiz nokta, ayrılma kararı alırken kişinin, durumu tüm boyutları ile rasyonel bir şekilde değerlendirip değerlendirmediği, çözüm yaratmak için olası tüm yolları deneyip denemediği, kendi ve çevresindeki olay ve kişilerle ilgili farkındalığa sahip olup olmadığı” diyor.

Olumlu bakış açısı isteniyor

Her ne olmuş olursa olsun kişinin işten ayrılırken takındığı tutum, işveren için önemli ipuçları veriyor. Manpower Bölge Müdürü Süheyla Kulualp, adayın bu durumu lehine bile çevirebileceğini şu sözlerle aktarıyor: “İşverenler pozitif yaklaşıma sahip, olumlu ilişkiler kurup yönetebilecek takım üyesi arıyor. Adaylar ayrılma sebebini eski işyerleri, işverenleri ve iş tanımlarını kötülemeden, tümüyle olumlu hava içinde ve ne yaşamış olurlarsa olsunlar, yaşadıklarını değil özne olarak gelecek beklentilerini ön plana çıkararak ifade ederlerse en negatif işten ayrılma sebebinin bile makul karşılanabildiğini görmekteyiz. Bu durum, insani ve olumlu tutumu ile iş arayana artı puan dahi kazandırabilir.”

Son işyerinden ayrılışı anlatırken bunlara dikkat:

- Eski işyeriyle ilgili özel bilgiler paylaşmamalı (finansal durum gibi)

- Fazla duygusal olmamalı

- Olumsuz ifadeler kullanmamalı

- Kişiselleştirmemeli

- Eski işyerini kötüleyici sözlerden kaçınmalı

- Fazla detaya girmemeli

- Mantıklı, akılcı bir karar olduğunu hissettirmeli

- Bütün olumsuzluklara rağmen çözümcü davranmış olduğunu göstermeli

18 Aralık 2013 Çarşamba





Uzun yaşam, ama nereye kadar?



Uzun yaşam, ama nereye kadar?
Dünyanın dört bir yanında insan ömrü uzuyor ve gelişen tıp sayesinde azrail sürekli geri püskürtülüyor. Ama uzun yaşam gerçekten iyi bir şey mi?

Californiya'da tam bir egzersiz çılgınlığı yaşanıyor mesela.

İnsanların görüşüne saplantılı Beverly Hills bölgesinde vitrinler "ömür uzatan" haplar ve şuruplarla dolu.

Santa Monica'daki parklarda o kadar çok sayıda yoga ve egzersiz kursu yapılıyor ki, yetkililer artık bir önlem almak gerektiğini düşünmeye başladı.

2006 yılında çekilen Fast Food Nation (Hamburger Cumhuriyeti) filminin yapımcısı Ed Saxon "California'da sabahın 5'inde spor yapan insanlar görüyorsunuz. İki ihtimal var. Ya bundan zevk alıyorlar, ya da yaşlandıkları için derin bir mutsuzluk içine düştükleri, nevrotik bir ruh hastalığı geçiriyorlar" diyor.

Saxon, "55 yaşındaki birinin 25 yaşında görünebileceğini hayal ederek estetik ameliyatlar yaptırması, ya da fanatik bir şekilde kendisini spora vermesi, pek iyi bir fikir gibi görünmüyor bana. Olduğundan genç görünme saplantısı gerçeklerin inkârı, hatta bir bakıma kişinin kendi değerini inkâr anlamına geliyor" diye sürdürüyor.

Egzersiz gibi bir çılgınlık haline gelen diğer şey ise "sağlıklı beslenme". Bir çok insan artık ne yerlerse daha uzun yaşayacakları konusunda sürekli değişen tavsiyeleri imanla takip eder hale geldi. "Kahvaltıda yaban mersini, karalahana püresi ve glutensiz kızarmış ekmek mi yesem?", "Kırmızı şarap ya da çikolata sağlığa iyi mi, kötü mü?" gibi sorularla cebelleşiyor.

Öneriler, kafaları karma karışık edebilir, ama amaç gayet açık ve net: Ölüm mümkün olduğunca ertelenecek

Ünlü Amerikalı yazar Susan Jacoby iki yıl önce yayımladığı Never Say Die (Ölümü Ağzına Alma) kitabında, uzun yaşamın özenilecek bir şey olmadığını savunuyordu.

"ABD'de artık otomatik olarak uzun yaşamın iyi bir şey olduğu varsayılıyor" diyor.

"Yaşlanmaya ve hastalıkları bazı ürünler satın alarak durdurabileceğiniz gibi irrasyonel düşüncelerin arkasında, Amerika'nın yaşlanmaya karşı duyduğu gerçek nefret yatıyor.

67 yaşındaki Jacoby, yaşlanmayla mücadele sektörünün ortaya attığı "yaşam tarzı" ya da "destek ürünler" gibi konseptleri "çöp" diye tanımlıyor.

"Eğer birisi size 120 yaşına kadar sağlıklı bir şekilde yaşayabileceğinizi söylüyorsa dikkat edin, mutlaka size bir şey satmaya çalıştıklarını görürsünüz" diyor.

Amerikalı yazar, "Gerçeklere bakalım" diyor. "90'larını görebilen insanların büyük çoğunluğu uzun yıllarını bakıma muhtaç bir şekilde geçiriyor."

"67 yaşında her zamankinden daha sağlıklıysak, 87 ya da 97 yaşında da aynı şeyin olabileceği mitini kabulleniyoruz. Ve modern tıbbın geliştirdiği tartışmalı yöntemlerle hakikaten insanlar çok uzun süre hayatta tutulabiliyor. Ama bu insanlara nasıl bakılacağı konusu çok daha ciddi bir şekilde düşünülmek zorunda."

Politikacılara yönelik bu öneri aslında hepimizi ilgilendiriyor. Uzun yaşamak istiyor muyuz? Ne pahasına? Ya da , uzun yıllar bakıma muhtaç olmak, hastalıklarla boğuşmak pahasına yine de uzun yaşamak istiyor muyuz?

1980 yılında Stanford Üniversitesi tıp profesörlerinden James Fries, New England Tıp Dergisi'nde yayımlanan araştırmasında, kronik hastalıkların ertelenebileceği ve sürelerinin kısaltılabileceği bir toplum vizyonu çizmişti. Bu toplumda insanlar tamamen sağlıklı yaşamlar sürüyor ve nispeten daha çabuk ölüyorlardı. Yani yaşamın hastalıkla geçirilen kısmı kısalıyordu.

Profesör Fries bunu "ölüme gidişin kısaltılması" diye tanımlamıştı. Bu çalışma sağlıklı yaşlanma konusundaki çağdaş yaklaşımların şekillenmesinde önemli rol oynadı.

Fakat bir sorun var. İnsanlara daha uzun yıllar sağlıklı kalabilmek için ne yapmaları gerektiğini söylemek kolay. Ama ölüm öncesi hastalıklarla boğuştukları dönemi nasıl kısaltacakları konusunda ne söylenebilir?

Joseph ve Anne Gias, 60'larında bir çift. Her ikisi de sağlıklı.

İleri yaşların getirebileceklerinden endişeliler.

Anne, "80'den uzun yaşamak istemiyorum" diyor. "Sanıyorum insanlar en çok 80 ile 85 yaşları arasında sağlıklarını kaybediyorlar. Bu yaş grubunda o kadar çok zihni gerileme de gördüm ki, ben aynısını yaşamak istemiyorum."

Anne Gias'ın endişelerine karşın, çok uzun ve gayet sağlıklı yaşayan bir çok insan var.

Besse Cooper geçen yıl 116 yaşında ölmeden önce, dünyadaki en yaşlı insandı.

Ölene kadar sağlığının çok iyi olduğu ve bir yerinin bile ağrımadığı yazıldı.

Hareketli bir hayat sürmüş ve hiç bir zaman sağlıksız şeyler yememişti.

Hayattaki son gününde iştahla kahvaltı etmiş, saçını yaptırmış ve arkadaşlarıyla bir video seyretmişti.

Öğleden sonra nefes alma güçlüğü çekmeye başladı ve kısa süre içinde öldü.

Uzun ve sağlıklı bir hayat ve hızlı bir son ile "ölüme gidişin kısaltılması" konusunda mükemmel bir örnek olmuştu Cooper.

26 Kasım 2013 Salı



Yahudiler Lanetlenmiş midir?


İsrail devletinin 40 yıla aşkın bir süredir Filistini işgal etmesi ve burada yaptığı zulüm devam ederken, son günlerde Lübnan’da giriştiği katliamlar, tüm dünyada ve özellikle de İslam dünyasında son derece tepki doğurdu. İnsani kaygılarla bir çok köşe yazarı gazetelerinde bu anlamsız ve acımasız saldırıyı kınayan yazılar yazdılar.
Bu tepkiler içinde bir köşe yazarı Yahudi ırkına İslami persfektiften nasıl bakılması gerektiğini sorgulayıp, Kuran’da Yahudi ırkının lanetlenip lanetlenmediğini sormuş ve Kuran’ın ırkçı bir kitap olup olmadığına cevap aramış.

Kuran’da bazı ayetler de Yahudilerin seçilmiş olduğundan söz ederken bazı ayetler de ise lanetlendiklerinden söz etmektedir. İlk bakışta bu iki anlatım arasında bir çelişki olduğu düşünülebilir. Zaten bir çok ateizm propagandası yapan sitede de bu ayetler arasında bir çelişki olduğu iddia edilip Kuran’a eleştiri getirilmeye çalışılmaktadır.
Bazı Hıristiyan ve Yahudi çevreler de bu ayetlerdeki ifadeleri kendi amaçları doğrultusunda yanlış yorumlayarak Kuran’ın ırkçı bir yaklaşımı olduğunu iddia etmektedirler.
Fakat konu ile ilgili ayetler incelendiğinde hem Kuran’da Yahudilere nasıl anlatıldığı daha iyi anlaşılacaktır, hem de ayetler arasında bir çelişkinin olmadığı görülecektir.
Kuran’da temel olarak sadece ırka dayalı değil, cinsiyete dayalı da bir üstünlüğün olamayacağı açıkça belirtilmektedir:

Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. ( 49 Hucurat Suresi, 13)

Allah katında ölçü insanların ırkı yada cinsiyeti değildir. Doğuştan sahip olunan özellikler bir üstünlük vesilesi olamaz. Allah Tekasür suresinde kendi soyuyla ve çokluklarıyla insanların övünmesini açıkça eleştirmektedir:

Çoklukla övünmek, sizi ‘tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.’ “Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü.” Hayır; ileride bileceksiniz. ( 102 Tekasür Suresi, 1-3)

Yüce Rabbimiz Kuran’da insanların peygamber soyunda bile gelse doğuştan bir üstünlüğünün olamayacağın İbrahim kıssasında şöyle vurgulamaktadır:

Hani Rabbi, İbrahim’i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim’e): “Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım” dedi. (İbrahim) “Ya soyumdan olanlar?” deyince (Allah “Zalimler Benim ahdime erişemez” dedi. ( 2 Bakara Suresi, 124)

Bir insan peygamber soyunda bile gelse, sonuçta zalimlerden olabilir. İnsanlar ister farklı bir ırktan gelsin, isterse de Rabbimizin seçtiği bir peygamberin soyunda gelsin, Kuran’a göre doğuştan hiç bir üstünlüğü olmadığı açıktır. Peygamberin soyundan gelmiş olmak hiç bir şey ifade etmez. Bu soydan gelip cehennem de insan çok rahatlıkla gidebilir.
Bu durumda Yahudilerle ilgili Kuran’daki ayetleri nasıl anlamamız gerekir?
Musa kıssasında Yahudilerle bahseden bir ayetlerde onların neden lanetlendiği şöyle anlatılmaktadır:

Andolsun, Biz Musa’ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs’le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz? Dediler ki: “Bizim kalplerimiz örtülüdür.” Hayır; Allah, inkarlarından dolayı onları lanetlemiştir. Bundan dolayı pek azı iman eder. Allah Katından yanlarında olan (Tevrat)ı doğrulayan bir kitap geldiği zaman, -ki bundan önce inkar edenlere karşı fetih istiyorlardı- işte bilip-tanıdıkları gelince, onu inkar ettiler. Artık Allah’ın laneti kafirlerin üzerinedir. ( 2 Bakara Suresi, 87-89)

Bakara suresindeki bu ayetler dikkatli okunduğunda lanetlenen insanların tüm Yahudi ırkı olmadığı anlaşılmaktadır. Burada lanetlenen Musa’ya, ondan sonra gelen bir çok peygambere ve İsa’ya iman etmeyen, yalanlayan ve öldürmeye kalkan kişilerdir. Tüm ırkı kapsayan bir durum olmadığı gibi o dönemde yaşayan Yahudilerin tamamını da kapsamaz. Sadece o dönemde yaşayan ve inkarcı olan Yahudileri kapsamaktadır. Bu insanların lanetlenmesinin nedeni Musevi dinine tabi oldukları için değil, aksine gerektiği gibi bu dine uymadıkları içindir. Tevrat’a uyan iyi birer Yahudi olmadıkları için Allah bu kişileri eleştirmiştir.
Ayetlerde lanetlenen ayrıca sadece Yahudi ırkında gelen inkarcılar da değildir. Allah tüm inkar edenleri lanetlediğini Ali İmran suresinde şöyle açıklamaktadır:

Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve elçinin hak olduğuna şahid oldukları halde, imanlarından sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete erdirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez. İşte bunların cezası, Allah’ın meleklerin ve bütün insanların lanetlerinin üzerine olmasıdır. ( 3 Ali İmran Suresi, 86-87)

Ayrıca Yahudiler kendilerine gönderilen elçilere uyduklarında, Allah onları üstün kılmıştır:

Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem) alemlere üstün kıldığımı hatırlayın. ( 2 Bakara Suresi, 47)

Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır. Kim de onu inkar ederse, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem) alemlere muhakkak üstün kıldığımı hatırlayın. ( 2 Bakara Suresi, 121-122)

Burada unutulmaması gereken bir diğer noktada da Musa, İsa gibi peygamberlerin de Yahudi soyundan olduğudur. Kuran’da adı geçen 25 peygamberden 23’ü Yahudi ırkındandır. Bunlar Yahudilerin olduğu kadar Müslümanların da peygamberidir. Hepsi de Allah’ın elçisidir ve bizler için örnek insanlardır. Sadece Peygamberler değil Hz. İsa’nın Annesi Hz. Meryem annemiz de Yahudi ırkındandır ve Allah onu takvasından dolayı ( ırkından dolayı değil), tüm kadınlardan üstün kılmıştır:

Hani melekler: “Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı,” demişti. ( 3 Ali İmran Suresi, 42)

Ayetlerden de anlaşılacağı gibi Kuranı kendisine ölçü alan bir kişi lanetlenmiş bir ırktan söz etmesi söz konusu olamaz. Bundan söz eden kişi İslami bir bakış açısıyla değil sadece ırkçı bir bakış açısıyla konuyu değerlendirmiş olur.
Buradan yola çıkarak İsrail’in değerlendirirken de toptancı bir yaklaşımdan sakınmak gerektiğini düşünüyorum. Şu anda Lübnan ve Filistin’de katliamlara imza atan Seküler yönleri ağır basan Siyonist ırkçı Yahudilerdir. Yahudi devleti kurulduğundan beri bu ideoloji tüm İsrail de hakim olmuştur. Bu ırkçı zalim yönetimin yanında uygulamaları kabul etmeyen, karşı çıkan, bu kişileri Tevrat’a uymaya çağıran yada insani değerler saygı göstermelerini isteyen başka Yahudiler de İsrail’de yaşamakta ve yapılanları eleştirmektedir.
Şu anda yönetimde bulunan hükümetin büyük ortağı olan Kadima partisi de seçimleri barış getirecekleri vaadiyle propaganda yapmış ve bu ılımlı yaklaşımıyla seçimleri kazanmıştır. Fakat seçimlerden sonra tüm vaatlerinin tersine savaşı ve zulmü seçmiştir.
Kuran’a göre insanlar yaptıkları zulüm ve haksızlıktan dolayı lanetlenirler. Bu açıdan acımasızca insanları bombalayan; kadın, yaşlı, çocuk demeden hedef gözetmeksizin insanları öldüren, kendisi üstün bir ırk zannederek başkalarının topraklarına el koyma hakkının olduğunu düşünen ve savunmasız insanları yurtlarından çıkaranları lanetliyorum. Buradaki ölçümüz ırk temelinde değil, insanı değerler temelindedir. Allah’ın ve tüm insanların laneti bu zalimlerin üstüne olsun.

16 Kasım 2013 Cumartesi





Göz Tembelliğinden Kurtulmak

Her 100 çocuktan 2-3'ünde Ambliopi (göz tembelliği)'ne rastlanmaktadır.

Erken tespit ve tedavi edilmezse genç erişkinlerde en sık görülen görme sorunu olarak karşımıza çıkar. Hiç şikâyet olmasa bile 6 ay-1 yaş arası, 3-5 yaş arası ve 7 yaş civarlarında rutin göz muayenesi gerekir.

Ambliopi (Göz Tembelliği), görme veya göz tembelliği olarak anılan ve görme keskinliğinde tek veya iki taraflı belirgin düşüklükle karakterize olan bir durumdur.

Görme göz ve beynin koordine çalışmasıyla gerçekleşir. Normalde dış dünyadaki görüntüler her iki gözümüze birden sinirsel uyarılar olarak gelir. Herhangi bir nedenle iki gözdeki görüntü tek görüntüye dönüştürülemezse bir gözden beyne daha zayıf uyarı ulaşır. Böylece daha düşük görme gerçekleşir.
Ambliopide gözler anatomik olarak tamamen normaldir.

Ambliopi ne kadar yaygındır?

Ambliopiye her 100 çocuktan 2-3 tanesinde rastlanmaktadır. Erken tespit ve tedavi edilmezse genç erişkinlerde en sık görülen görme sorunu olarak karşımıza çıkar.

Ambliopi yaşamda iş seçiminde, okul ve arkadaşlık ilişkilerinde, sağlam gözün herhangi bir nedenle kaybı durumunda çocuğu psikososyal yönden etkileyen ciddi ve maddi külfetli sosyal bir sorundur. Bu yüzden erken tanı çok önemlidir.

Göz tembelliğini erken teşhis etmek amacıyla gelişmiş ülkelerde kreşlerde görme taramaları yapılmaktadır.

Çocuğumu Ambliopi'den korumak için ne yapabilirim?

Ambliopi ne kadar erken yakalanırsa tedavisi o kadar başarılı olur ve kısa sürer. Bu yüzden hiç şikayet olmasa bile 6 ay-1 yaş arası, 3-5 yaş arası ve 7 yaş civarlarında rutin göz muayenesi gerekir. Bunun dışında aşağıdaki belirtiler görülürse doğumdan itibaren hiç beklemeden çocuk göz uzmanına (pediatrik oftamolog) başvurulmalıdır.

Şaşılık, erken doğum, gözde beyazlık, nistagmus (gözlerde titreme)

Cisimlere yakından veya yan bakma

Başı omuza eğerek veya çeneyi kaldırarak bakma

Gözleri ovuşturma, kırpıştırma, gererek açma

Bir gözü kısma veya kapatma

Ailede gözlük kullanımı veya tembellik

Ambliopi çeşitleri ve nedenleri nelerdir?

1- Şaşılık Ambliopisi: Şaşılıkta gözler paralel bakamadığından kayan gözde tembellik gelişir. Göz doktoruna götürmekte geç kalındıkça tedavisi güçleşir, hatta düzeltilemez ve kalıcı hale gelir. Gözde en çok tembellik oluşturan neden şaşılıktır.

2- Anizometropik Ambliopi: Bir gözde veya her iki gözde birden kırma kusurunun yüksek olması (Gözlük gerektiren durumlar) da tembelliğe neden olur.

3- Deprivasyon (Yoksunluk) Ambliopisi: Ptozis (kapak düşüklüğü), katarakt, kornea opasiteleri, göziçi kanamaları gibi rahatsızlıklarda tedavide gecikilirse tembellik gelişir. Göz tembelliği, ancak gerçek rahatsızlıktan sonra tedavi edilebilir.

4- Organik Ambliopi:%10 oranında rastlanır, görmenin geri dönmesi zordur. Optik sinir hipoplazisi, kolobomu (doğuştan göz sinirinin gelişmemiş veya az gelişmiş olması), miyelinli sinir lifleri varlığında oluşur.

Göz tembelliği nasıl tedavi edilir?

Göz tembelliği tedavisinin temelinde tembel olan gözün çalıştırılarak beyin ile olan sinirsel bağlantılarının güçlendirilmesi yatar.

Öncelikle göz muayenesi yapılarak ihtiyaç varsa gözlük verilir.

Sağlam göz belirli süreler ile kapatılarak tembel göz çalışmaya sevk edilir. Bu çalışma evde yapılabildiği gibi CAM çalışması şeklinde (ki bu durumda çocuk belli bir yaşa ve görme düzeyine sahip olmalıdır) de yapılabilir.

Seyrek olarak kapatmaya dirençli çocuklarda ise sağlam gözde gözbebeği genişletilip bulanık görme yaratılır, yani tembel gözü çalıştırmaya sevk edecek damla tedavisi uygulanır.

Ambliopi tedavisi çocuk, aile ve hekim koordinasyonunu gerektiren bir tedavidir. En iyi sonuçlar ilk 4 yaşta alınmaktadır. 4-7 yaş arası çocuğun kapatmaya direnç gösterdiği, hem aile hem çocuk için zorlu bir dönem olmasına rağmen bu yaşta da sonuçlar oldukça yüz güldürücüdür. Daha önceleri 10'lu yaşlarda terk edilen ambliopi tedavisi son çalışmalar ışığında günümüzde 15 yaşa kadar sürdürülebilmektedir.